EHLİ BEYT FIKHINDA ORUÇ VE HÜKÜMLERİ

TAKDİM

Ömründen bir hayli asır almış dünyamızda yaşayan Benî Adem, yüz yıllardır hakikati ararken serap peşine düşmüş ve dünyamız kadar yaşlanarak yorgun düşmüştür. Kimi zaman nef-sinin esiri olmuş, kardeşini öldürmüş; kimi zaman Karun’un sarayını ve sermayesini görüp “Keşke bizim de bunca servetimiz olsaydı!” diyerek değerlerini saray ve sermaye üzerine kurmuş-tur; ancak çok geçmeden bir depremle, gözleri ve gönülleri esir alan sermaye gücünün çok kısa bir zamanda yok oluşunu ve değerlerinin çöküşünü seyre durmuştur. Başka bir zaman ve
coğrafyada, “Ben sizin en büyük Rabbiniz ve sahibinizim.” diyen Firavunî güçlerin halkalı köleleri olmuş ve değerlerini güç temeli üzerine kurmuştur; ancak yine çok geçmeden kendini yenilmez ve yıkılmaz güç
olarak kabullendiren Firavun ve avazesi, Nil Nehri’nin serin sularında gark olup giderken kitlelerin kalplerine kazınan güç putunu da kendisiyle götürmüştür. Böylece insanlık tarihi, mutlak hak kaynağından kopuk olduğu için deneme-yanılma yöntemiyle yaşlanıp gitmekte; arkasına baktığında,
keşkeler ve yıkılmış değerlerle(!) oluşan bir çöplük ve harabe görmektedir. “Andolsun asra (geçmiş zamanlara), insan ziyan etmiştir.” (Asr, 1) Geçmişinde keşkeler ve hüzünler olmayan, geleceğe ise umutla
bakıp endişelenmeyen bir topluluk ise, her zaman var olmuştur ve olacaktır da. Bu toplumun mutluluk sırrı, değerlerini gerçekçi seçmeleri ve mutlak Hak’tan almalarıdır.

 

Bir cavab yazın

Sizin e-poçt ünvanınız dərc edilməyəcəkdir. Gərəkli sahələr * ilə işarələnmişdir

Back to top button